TÜRK TARİHİNDEN YAPRAKLAR

ATATÜRK'e Göre Dünyanin En Büyük İnsanı


Atatürk bir aksam, Çankaya'da arkadaslarina sordu

- Dünyanin en büyük insani kimdir?

- Timur'dur Pasam!

- Degil.

- Fatih'tir.

- Degil.

- Yavuz Sultan Selim.

- Degil.

- Alpaslan.

- Degil.

- Napolyon.

- Iskender.

- Degil.

Nafile!.. Ne derlerse Atatürk "degil" diyordu. Dalkavuklardan biri dayanamadi:

- Sizsiniz Pasam., dedi.

Atatürk, bu zati tersledikten sonra, sualinin cevabini kendisi verdi:

- Dünyanin en büyük insani Hz. Muhammed'dir. Ölümünden bu yana bin üç yüz sene geçtigi halde, günde bes vakit, Cenab-i Allahtan sonra adi söylenen Hz. Muhammed'dir.

 

 

 

Hangi Soykırım?


Ülkeler soykırım taslağını oluşturmak için bir araya geldiklerinde şu şekilde soykırım pazarlığına başlamışlardır. Sovyetler birliği Siyasi katliamların, ABD, İngiltere ve Fransa ise Kültürel katliamların soykırım kavramından çıkartılmasını istemişlerdir. Yani her ülkede aksi taktirde kendilerini yargılamak durumuna düşeceklerdi. Bu bir soykırım pazarlığıydı. Oysaki Soykırımın anlamı: Ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu kendi çıkarları için yok etmektir.

Soykırım icra kurumu ABD, Fransa, Rusya, Çin, İngiltere’den oluşan kurumdur. Kendi yaptıkları soykırımları aklayarak kendi dışındaki tüm milletlere soykırım yargılaması yapmaktadır. Kendi devletlerinin yaptıkları soykırımıda aklamaktadırlar. Ne gariptir ki soykırım icra kurumu tamamen sistematik soykırımı kendileri uygulamaktadır. Bunların çocukları olan İsrailliler gizli kamp ve ceza evlerindeki yaptıkları ve yapmakta oldukları katliamları hukuki olarak yasallaştırmışlardır.

Herkes kendi kapısının önünü süpürsün:
Sözde medeniyet ülkesi Fransa Cezayir de 1 milyon kişiye işkence uyguladı. Bu soykırım kavramına girmiyor nedense.

*18. yüz yılın sonlarında mevcut Fransa 21 milyon Zaireliye soykırım uygulamıştır.

*İngilizler 2 milyon Kenyalıyı öldürmüştür.

*Christoph Colomb milyonlarca kişiyi katletti

*İtalyanlar 1 milyon Bedeviyi zehirleyerek ve açlığa terk ederek soykırıma uğrattılar.

*George Washington Vahşi hayvanların (Kızılderililerin) imha edilmesi gerektiğini belirtti ve katlettirdi.

Amerikalıların soykırım savunmaları çok ilginçtir: Sonuna kadar öldürmedikçe soykırım sayılmaz. Yani 200 milyon kizildereliden 199 milyonunu öldürüp te 1 milyonunu yaşatırlarsa soykırım olmazmış…

Amerika günümüzde Türkmen ve Araplara karşı Kuzey Irakta zehir içeren kimyasal silahlar kullanmaktadır Bu topraklar Amerikalılarca zehirlenmiştirler ve ancak 45000 yıl sonra eski haline döneceklerdir. Buda modern bir soykırımdır.

Tarihte Türklere uygulanan soykırımlar:

1) Rumların Türklere uyguladıkları soykırım.
Times muhabiri bizzat Kıbrıs’ta Türk kadınlarının tecavüze ve çocukların katledilmesine seyirci olmuştur. 1974 yılında Türklere soykırım uygulayan Rum lideri günümüz AB ülkesi olan Yunanistan tarafınca kaçırılarak, Yunanistan’a getirilmiştir. Türklere ölüm emrini veren Papadoupoulos maalesef şu anda Güney Kıbrıs lideridir. Neden yargılanmıyor ama onore ediliyor?

2) Karabağlar/Azerbaycan: Robert Koceryen: Ermenistan başkanı bu soykırım emrini vermiştir. Ne tesadüftür ki o da yargılanmıyor ve onore ediliyor. Türkiye’de Ermeni vakkası Amerikan devlet başkanı Wilson Ermenilerce referans olarak gösterilen Morgenthal’i İstanbul’a elci olarak göndermesinden sonra
başladı.

Dünyada hiçbir Devlet azınlıklara bizim kadar hoşgörü ile bakmamıştır. Osmanlıda Ermenilerden 29 paşa 29 bakan 32 elçi yüzlerce subay, öğretmen, öğrenci mevcut idi. Anadolu da 166 ithalatçıdan 142 tanesi Ermeni idi. Hangi millet azınlıklara bu kadar kucak açmıştır?

Robert Kolejleri (ve başka isim altındaki üniversiteler) günümüzde de hain Ermeni eliteler yetiştirmişlerdir ve yetiştirmektedirler.

Rus belgelerine göre 600.000 Türk katledilmiştir. Balkanlardan Anadolu’ya kaçan 5 milyon Türk te katledilmiştir.
Talat Paşa 600.000 Türk öldükten sonra tedbirsel tehcir uygulamıştır. Bu tehcirdeki amaç koruma nedeniyle Ermenilerin başka bir yere sürülmesidir. Osmanlı Ermenilerin mallarını satmalarına müsaade ediyor ve cep harçlığı veriyor tehcir başlangıç aşamasında. İleride dönebilirler düşüncesi ile mal tespiti yaptırıyor. Yani bundaki amaç Ermenilerin Türkiye’ye geri döndüklerinde mallarının kaybolmamasıdır. Bunun adi soykırım mıdır???

Osmanlının iyi niyetinden faydalanarak kıllarına bile zarar gelmeyen Ermeniler günümüzde canlarını zor kurtardıklarını iddia ederek Fransa Amerika Irak gibi ülkelerde soykırım demagojisi yapmaktadırlar ve bir çoğu da kendilerini olmuş olarak kaydettirmişlerdir. Ermeniler cephede asırlardır beraber yaşadıkları Türklere ihanet ederek karşı düşman saflarında Türklere karşı savaştıklarında 300.000 Ermeni savaş esnasında öldürülmüştür. Tespit edilen hainler idam edilmişlerdir.

Soykırımı kim kime yapmıştır?

 

 

 

Şehit Liseliler


1915'te üç lise tek mezun veremedi çünkü bütün öğrencileri şehitti

Çanakkale ve İstiklal Savaşı'na katılan çok sayıda çocuk vatan savunmasında kahramanlık örnekleri sergiledi. Öyle ki bütün öğrencileri şehit düşen Galatasaray, Konya ve İzmir liseleri 1915'te tek bir mezun veremedi
 
Çanakkale ve İstiklal Savaşı'na katılan çok sayıda çocuk, vatan savunmasında destan niteliğinde kahramanlık örnekleri sergileyerek, "meçhul çocuk askerler" olarak Türk tarihinde yerini aldı. Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi Tarih Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nuri Köstüklü, Türk milletinin vatan savunması verdiği dönemlerde erkek ve kadınlar kadar çocukların da çok önemli görevler üstlendiğini söyledi. Türk çocuklarının milli bir sorumluluk şuuru içinde gösterdikleri fedakarlıklar, çektiği çileler ve eziyetlerin tam olarak bilinmediğini vurgulayan Köstüklü, Anadolu'nun hemen her köşesinde, özellikle işgal gören yörelerde, çocukların da bir destan niteliğinde kahramanlık örnekleri sergilediğini anlattı. Çocuk askerler üzerine bir araştırma yaptığını ve elde ettiği bilgileri bazı seminerlerde sunduğunu dile getiren Köstüklü, bunlardan bazılarını şöyle sıraladı: "Antep savunmasında Kebapçı Said Ağa'nın oğlu küçük Mehmet, Şahin Bey'in oğlu Hayri, şehit Yolağası'nın oğlu Mehmed Ali gibi 11-12 yaşlarındaki çocukların özverisi göz yaşartıcı boyuttadır. Bu çocuklar Arslan Bey'in başında bulunduğu milis kuvvetlerinin içinde diğer Kuvayi Milliyeciler gibi silahlı olup yeri geldiğinde çatışmalara katıldılar ve çoğu zaman da istihbarat hizmetinde bulundular.

KAHRAMANLIĞI TÜRKÜ OLDU
Adanalı çocukların da İstiklal Savaşı'nda milli heyecan içinde hareket ettiğini dile getiren Köstüklü şöyle dedi: "Urfa'da 14 yaşındaki Bozan, Fransızlar kaçarken Kuvayi Milliye önünde harbe katıldı. Bu yavrunun kahramanlığını gören halk, Bozan için türkü bile yazdı. Sebeke dağından indim dereye/Atılıyor bombalar, bilmem nereye/Türk çeteleri dönmez geriye/Be yürü! yürü Bozan Yavrum yürü!/Vursun kırsın Fransızları, aslanım yürü!..." Köstüklü, Maraş savunması sırasında kendisine verilen köprü uçurma görevini yerine getiren Sarıca Köyü'nden 14 yaşındaki Ali ile milis kuvvetler arasında bir çok yeri dolaşmak suretiyle bilgi alışverişini sağlayan 10 yaşındaki Osmaniyeli Niyazi Aykan'ın da tarihe adını altın harflerle yazdırdığını ifade etti.
 

YÜZLERCE GAZİ ÇOCUK
Köstüklü, Çanakkale Savaşı'na katılan Galata-saray, Konya ve İzmir Liseleri gibi birçok okulun öğrencisinin şehit düştüğünü belirterek, savaşın olduğu dönemde bu üç lisenin mezun bile veremediğini söyledi. Türk milletinin kadını erkeği ve çocuğuyla tek vücut olarak düşmana karşı koyduğunu ve yabancı unsurları Türk topraklarından attığını belirten Köstüklü, "Türk çocuğu yeri geldiğinde omzunda silahla cephede savaştı, yeri geldi istihbarat için haber taşıdı, yeri geldi Türk askerine mermi götürdü" dedi.
 

12 YAŞINDAKİ NEZAHAT ONBAŞI
Tabur Komutanı Binbaşı Halit Bey'in kızı 12 yaşındaki Nezahat onbaşının da, elinde silahı asker kıyafetiyl e çeşitli muharebelere katıldığını anlatan Köstüklü, "Ata binmesini ve silah kullanmasını çok iyi bilen bu kız çocuğu Milli Mücadele boyunca 70. Piyade Alayı'nın bir mensubu olarak tam bir asker gibi, cepheden cepheye koştu. Hatta bu Alaya, o bölgede 'Kızlı Alay' denmişti" diye konuştu.
 

FAKÜLTE SİYAHA BOYANDI
Çanakkale destanında bugünkü İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi eski adıyla Darul Fünun öğrencilerinin ise ayrı bir yeri var. 1915'te Darül Fünun 1. sınıfta öğrenim gören 2 bin 500 tıbbiyeli, okullarını bırakarak Çanakkele'ye koştu. İki tümen hâlinde Gelibolu'ya gelen gençler, bir Anzak baskını sonucu şehit oldular. Bu nedenle sonraki yıl açılışta siyaha boyanan Darul Fünun, 1921 yılında hiç mezun veremedi.

TEK BACAĞIYLA SAVAŞTI
Çocuk askerlerden Mehmet ve İsmail, şehrin durumu ile ilgili orduya dilenci kılığında bilgi ***ürürken düşman askerlerine yakalandılar ve hiçbir konuda düşman kuvvetlerine bilgi vermediler. Serbest bırakıldıktan sonra ateş açılması nedeniyle küçük Mehmet 4, İsmail ise 9 yerinden yaralandı. Mehmet'in hastanede ayağı kesilerek kurtarıldı. Ancak İsmail hastanede şehit oldu. Bir ayağı kesilen Gazi Mehmet, geri döndükten sonra tek ayağıyla Milli Mücadelede yine görev aldı.

 

 

 

Timur Han' ın oğullarına 12 vasiyeti
Yirmi yedi ülkenin hâkanı olan Timur Han, başarılarının sırrını 12 maddede toplamış ve bunlara, oğullarının da uyması vasiyetiyle eserinde şöyle belirtmiştir:
1. Allahü teâlânın dînini ve hazret-i Muhammed’in şerîatini dünyâya yaymayı esas edindim. Her zaman her yerde İslâmiyeti tuttum.
2. Etrâfımda olan adamları 12’ye ayırdım. Gerek ülkeler fethi ve gerekse fethettiğim ülkeleri idârede bunların bâzısı bana kolları, bâzıları meşveretleriyle yardım ettiler. Bunların ikbâlinin artması için istihdam ettim. Bunlar sarayımın süsüydüler.
3. Düşman ordularını mağlup ve eyâletler feth etmekte âlimler ve emirlerle istişâre ettim. Hükümet idâresinde yumuşaklık, insâniyet ve sabırla hareket ettim. Hiç meşgul olmuyor gibi görünürken her şeyi basîretim altında bulundurdum.
4. Hükümet idâresinde kânunlara riâyet ve intizam o dereceydi ki vezirler, emirler, askerler ve halk bir üst sınıfa çıkmak için can atar halde değildi. Her biri bulunduğu sınıftan memnun olarak vazifesini yapardı.
5. Zâbit ve askerlerime cesâret vermek için altın ve cevâhir sarfından çekinmedim. Onları soframa oturttum. Böyle kıymetli bâzûların ve cengaverlerimin yardımıyla yirmi yedi imparatorluğun hükümdârı oldum.
6. Adâlet ve tarafsızlıkla Allah kullarının hep iyiliğini istedim ve onların teveccühünü kazandım.
7. Seyyidlere, ulemâya, fukahâya ve târihçilere mümtaz muâmele ettim. İyi ve cesur adamlar (Çünkü Allah böylelerini sever) benim dostlarımdı. Ulemâyla sıkı münâsebette bulundum. Bunlarla istişare ettim. Bunların hayır duâları bana zaferler temin etti. Derviş ve fakihleri himâye ettim. Bunlara zerre kadar fenâlık etmemeye uğraştım ve hiçbir taleplerini reddetmedim. Başkası aleyhinde söyleyenleri sarayımdan kovdum. Bunların sözlerine ve iftiralarına hiç ehemmiyet vermedim.
8. Her teşebbüsümü başarmakta sebatkâr idim. Bir projeyi bir kere kabul ettim mi artık bütün zihnim onunla meşgul olurdu. Onu muvaffakiyetle başarmadıkça aslâ terk etmedim. Hiçbir vakit hâlim (davranışlarım), kâlime (söylediğim sözlere) aykırı olmadı.
9. Halkın hâline vâkıf idim. Büyüklere kardeşim, küçüklere çocuklarım gibi muâmele ettim. Her eyâlet ve her şehrin ahâlisinin durumuna ve seciyesine göre âdetler edindim.
10. Bir kabîle veya bir Arap, bir Acem göçebesi bayrağım altına girmeği dileyince beylerini şerefle, diğer adamlarını mevkilerine göre îtibârla kabul ettim. İyilere iyilikle muâmele ettim ve kötülere fenâlıklarını iâde eyledim.
11. Oğul, torun, dost, müttefik benimle bağlantısı olan herkes iyiliğimden nasibdâr oldu. İkbal ve saâdetimin parlaklığı ve yüksekliği hiç kimseyi unutmaya sebep olmadı.
12. Gerek leh, gerek aleyhte hareket etsinler, her zaman askerlere hürmet ettim. Sürekli bir saâdeti, çabucak kayboluveren şeye üstün tutan adamlara teşekkür etmek borçtur. Onlar cihâda koşuyor ve hayatlarını fedâ ediyorlar.

 

 


Şeyh Edebalı'nın Osman Bey'e Vasiyeti


Ey Oğul!
Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana.. Suçlamak bize; katlanmak sana.. Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana.. Geçimsizlikler, çatışmalar,uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana.. Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..
Ey Oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teala yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç,ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize vaat edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve söz sahibisin. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin..Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır. İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğügibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...
Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki alime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken, itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözü pek) derler.
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aittir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar.. (Bu nasihat Osmanlıyı 600 sene yaşatmıştır.) İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!.. Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur. Hayvan ölür, semeri kalır; insan ölür eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli. Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz. Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü, zaman yok, süre az!..Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.

Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın.

 

 


Kanuni'nin Belgrad Kadısına Gönderdigi Ferman
Kanuni Sultan Süleyman, 1389 yılında Kosova Savaşı ile fethedilen Arnavutluğa bağlı, Belgrad Bölgesi’nde yaşayan halkın haklarının korunması için, 1558 yılında Belgrad Kadısı’na gönderdiği "İnsan Hakları Fermanı" nda şöyle buyurmaktadır:
Devlet askerleri (Sipahiler), biçilmeyip el ile yolunan ottan zorla vergi alırlar imiş, kaldırdım. Askerler, ev yakınında bulunan bağ, bahçe ve bostanlardan yemeklik için üretim yapanlardan para almak isterler imiş, almasınlar, yasakladım. Boş yerlere tarla açanlardan, ihya edenlerden vergi alınmasın. Nehir üzerlerindeki dolap ve karaca değirmenler, yeni yapılmış olsalar dahi fazla vergi alınmasın. Askerler, tarla ürünlerini satmak için, halka pazar yerine götürmelerini isterler imiş, pazara götürülmesin, teklif dahi edilmesin. Askerler ‘boyunduruk hakkı’ diye vergi almasınlar. Askerler savaşa gitseler, geride kalan mallarını köy halkından güvenilir adamlar korusunlar. Yeni evlenen yeniçerilerden ‘gerdek hakkı' diye vergi alınır imiş, bundan böyle alınmasın. Savaş esnasında bile askerler eve girip arı kovanlarına dokunmasınlar. Ve yerleştiği yerde, evleri önünde, sancakları altında kendi geçimleri için ürettikleri arı kovanından dahi vergi alırlar imiş. Onu dahi göresin. Başka kovanlık olmayıp, evleri yanında ve sancakları altında olan kovandan dahi vergi aldırmayasın. Kovan hakkı bahanesi ile askerler savaş esnasında bile bu bahaneyle evlere girmekten men eylensin. Bu husus için şikayet ettirmeyesin.

 

 

Kanuni Sultan Süleymanın Fransa Kralına Mektubu
Alman İmparatoru Şarlken’le, 24 Şubat 1525’de yaptığı Pavye Savaşı'nda yenilerek esir düşen Fransa Kralı Fransçois ve annesi Düseş Dangolen, büyükelçi Kont Jan de Franjipan ile Kanuni’ye birer mektup gönderirler.Kanuni Sultan Süleyman'ın Fransa kralı Françesko' ya gönderdiği 1526 tarihli mektup-tam metin
“Allah-ü Teala’nın lütuf ve yardımıyla, peygamberimiz Hz. Muhammet Mustafa (S.A.V.)’nın mucizesi, dört halifenin ve Allah’ın sevgili kulları olan velilerin mukaddes ruhlarının yardımıyla;
ben ki; Sultanların Sultanı, hakikatlerin buhranı ve yeryüzünün taç dağıtan sahibi, Akdeniz’in, Karadeniz’in, Rumeli’nin, Anadolu’nun, Karaman’ın, Rum’un, Zülkadriye’nin, Diyarbakır vilayetlerinin, Kürdistan’ın, Azerbaycan’ın, İran’ın, Şam’ın, Halep’in, Mısır’ın, Mekke ile Medine’nin, Kudüs’ün, bütün Arabistan’ın, Yemen’in ve daha nice memleketlerin ki, büyük ecdadımın, (Allah onların buhranlarını nurlandırsın) kaahir kuvvetleri ile feth eyledikleri ve Cenab-ı Hakk’ın bana nasip eylemiş olduğu, ateş saçan kılıcımızla zafer kazanarak feth eylediğimiz nice diyarın Sultanı ve Padişahı, Sultan Beyazıt Han oğlu, Sultan Selim Han oğlu, Sultan Süleyman Han’ım.Sen ki ; Fransa vilayetininbeyi,Françesko’sun.
Saltanat makamıma elçi olan Jan Frangian ile gönderdiğin mektup ve ayrıca şifai ricaların bana ulaştırıldı. Memleketinizi düşmanın işgal ettiğini ve halen hapiste olduğunuzu bildirip, kurtulmanız hususunda benim tarafımdan yardım edilmesini dilemişsin. Her ne demiş ve istemişsen bana ulaştırıldı. Ve bana arz olunan hususlar tafsilatıyla bilgime sunuldu.
Şöyle ki;; beylerin esir alınıp hapsedilmesi, acayip şeylerden değildir. Gönlünü rahat tut. İçindeki ateşi söndür. Bizim büyük ecdadımız, Allah (c.c) kabirlerini nur etsin, daima düşmanı kovmak, memleketler fethetmek için savaş yapmaktan geri kalmamışlardır. Biz dahi onların yolunda yürümekteyiz.
Her zaman memleketler ve aşılması güç, sağlam kaleler fethetmişiz. Gece-gündüz atımız eyerlenmiş, kılıcımız kuşanılmış durumdadır. Kader ne ise o olsun. Bizim fikrimizin ne merkezde bulunduğunu, gönderdiğiniz elçiden sorup öğrenebilirsin.
Dilediğin üzere bütün teçhizatı ile donanmamı Hayrettin Paşa kumandasında gönderiyorum. Şarlken’in hilesinden kendini koru! Düşmanlarınla başa çıkabileceğin güce kavuşmadan sakın barış yapmayasın!
Bana itibar gösterip güvenenlere Cenab-ı Hak da yardım eder. Zaferler kazanan kılıcımın gölgesinde huzur içinde olurlar”

 

 
FACEBOOK
 
Facebook'ta Paylaş
GOOGLE
 
 
Bugün 8 ziyaretçi (11 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol